![]() |
photo by: İlhan Cavit Sayar :) |
Üniversite 3. sınıfta bir fırsat geldi önüme,
fırsatın adı "Erasmus". Erasmus yurt dışındaki ve Türkiye' deki
üniversiteler arası öğrenci değişim programı. Benim üniversitem de yapmış bir
kaç üniversite ile anlaşma sağ olsun. Bende değerlendirmek istedim ve yolculuğum
böylelikle başladı.
Başvuruyu
görür görmez, benim için yapılmış bu program dedim, işte hayalim, bir
paragraf uzunluğunda üniversitenin duyuru panosunda duruyor. Hemen başvurmak
için neler lazım, ne yapmak lazım, nasıl bir heyecan, hocalara gidiyorum, ne
yapmam lazım diye soruyorum. Önce para lazım dediler tabi. Hibe veriyor Avrupa
Birliği ama yetmez, üstüne okul da harçlık veriyor, oda yetmez, ailenizde sizi
desteklemeli dediler.
Yabancı
dil sınavını başarı ile geçtikten sonra sevgili annemle konuştum. "Git
oğlum senin hayalin, bende elimden geleni yaparım."dedi. Annem sağ olsun
yazdırmak istedim pasaportun yanına neredeyse, o desteklemese imkansız bir
hayal olacaktı benim için.
Mülakata
girdim ve her şey tamam dedim, ailemde destekleyecek. Polonya'ya gitmek istiyorum
dedim. "Neden Polonya?" diye sordu jüri. Şu anda seçeneklerim
arasında ekonomik olarak en uygun ülke benim için orası dedim. Bunları da
düşünmek zorundayım. Tercihlerde Fransa, Almanya, Hollanda vardı ama ben
Polonya' yı tercih etmiştim. Sanırım jüriyi o şekilde ikna ettim. Bundan sonra
yazışmalar, vize için davet mektupları, İngilizce havada uçuşuyor, şimdi sorsan
My name is Happy Man.
Her zaman
yazılarımın arasına sıkıştırırım, keşke dememek için önümüze gelen fırsatları
değerlendirmenin bir yolunu bulmalıyız. Şartlar ne olursa olsun eğer size
fırsat gelmişse denemeden iyi mi kötü mü bilemezsiniz. Geçmişte hep kötü
anıları çıkarıp önümüze koyuyoruz arada iyileri çıkarsak oralardan ve
geleceğimize ışık tutsa fena mı olur.
Üniversiteden başka bölümden bir arkadaşımda Polonya'ya gidecekmiş.
Buldu beni, aynı tarihe ve uçağa bilet aldık. Beraber gidecek, birbirimize
sahip çıkacaktık. Uzun sürecek olan dostlukların başlangıcıymış bu seyahat,
bunu 5 ay sürecek serüvenin sonunda anlayacağım. Ailelerimizle hava alanına
gittik. Bir veda sormayın. Sonrasında anneme arkadaşımın ailesi sormuş.
"Hiç üzgün durmuyorsunuz?" Annem "Neden üzüleyim, oğlumun hayali
bu, ben bu hayalini gerçekleştirmesine destek olduğum için sadece mutluluk
duyuyorum. İsteyerek gidiyor ve çok mutlu olacak hiç merak etmeyin."
demiş. Sanırım hayatıma +1 puan ile başlamışım.
Polonya'nın
başkenti Varşova'ya indi uçağımız, bizim daha Poznan'a kadar 3 saat yolumuz
vardı. Orada arkadaşımın babasının bir arkadaşı karşıladı bizi ve tren garına
bıraktı biletlerimiz aldı. Tabi biz de telefon yok, oranın dilini bilmiyoruz.
Genç nüfus İngilizce biliyor ama, çalışanların çoğu genç değil. Sonuçta hemen
orada bir telefon hattı edindik, ailelerimize haber verdik. Gözlerimizde bir
şaşkınlık, aklımızda sorular, ama büyülenmiş gibi bakıyoruz etrafa. Her
baktığımız yer başka geliyor bize. Yeşili başka, yağmuru başka. İlk günümüz
yağmurla karşıladı bizi Polonya'da.
Trenimize
bindik, karşılıklı koltuklarda oturuyoruz arkadaşımla ama hiç konuşmuyoruz
neredeyse, birbirimizi yeni yeni tanıyoruz ve birbirimizden başka kimse yok o
trende. Yol geçmek bilmiyor sanki, sonunda Poznan'a varıyoruz. Bizi
mentörlerimizin karşılaması gerekiyor ama ben mentöre ulaşamıyorum. Neyse ki
arkadaşımın mentörü hızır gibi yetişiyor ve bizi yurdumuza götürüyor, beş
ayımızı geçireceğimiz öğrenci yurdu.
Sonrası daha
uzun, daha eğlenceli hepinizin sorularını yanıtlar mı bu yazı bilmiyorum ama
akıllarda bir şeyler yaratacağına eminim. Mutlu kalın!